der.
Onun aklı fikri hep köyündedir. O köyüne sevdalıdır. O dönemlerde köyünde ikamet etmesine rağmen çiftçiliğe karşı hiç bir ilgi duymamıştır. Nerde bir şölen ve etkinlik olsa oraya çağrılırdı. Bu nedenle de köydeki yaşamı, çevresindekilerle kıyaslandığında hep böyle renkli geçmekte idi.
Ali Kurt’un yazmış olduğu eserlerine bakıldığında, eserlerinin çoğunda sevdayı işlediği görülmektedir. *Sevda* sözcüğüne birazcık açıklık getirmek gerekirse: Sevda sözcüğü, sevmek, âşık olmak anlamına gelmektedir. Sevmek âşık olmak sadece illa da bir kadına âşık olmak anlamına gelmez. İnsan yaratana âşık olur ona göre eserler yazar, tabiata âşık olur ona göre eserler yazar, bir güzele âşık olur ona göre eserler yazar. Örneğin: Bir güzele âşık olduğunda, onun boyunu selvi ağacına benzetir, yanaklarını elmaya, kaşlarını yaya, kirpiklerini oka benzetir. Yüce Yaratan’a seslenirken de sana taptım, sana sığındım, ben her güzelliği sende buldum der. Bir ozanın eserini yazarken, mızrabını kullanırken o an nasıl ve neyi düşündüğünü anlamak mümkün değildir. Burada asıl önemli olan, günümüzde ki sanatçıların, geçmişteki ozan ve âşıkların eserlerini ve bestelerini seslendirdiklerinde, topluma yazıldığı ve çalındığı gibi yansıtılmasıdır.
Ali Kurt 1958 yılında Turhal Şeker Fabrikasında işe girer. Burada yaklaşık bir yıl kadar çalışır. Turhal ile köy arası trenle yirmi yirmi beş dakikadır. İşi çok rahattır. Onun çalıştığı bölümde vardiya yoktur. Mesai bitimi akşamları Cuma günü trenle köyüne gidiyor pazartesi sabah ise geri işine yetişebiliyordur.
Buradaki çalışması çok fazla sürmez. Daha sonraları fabrikadan ayrılarak köyüne geri döner. Bir süre sonra Şah İbrahim Veli Ocağı dedelerinden Veli Bozkurt’un ( Kurt Veli ) yeğeni şu an Amerika’da ikamet etmekte olan iş adamı Ali Rıza Bozkurt’tan iş ile ilgili haber gelir. İşe girebilmesi için de en az İlkokul diplomasının olması gereklidir. Ali Kurt’un diploması yoktur. O sadece okuryazardır. Okuyup yazmasını da asker ocağında öğrenmiştir.
Daha sonra ilkokulu dışarıdan bitirme sınavlarına katılır. Diplomasını aldıktan sonra Ankara’da 1966 yılında aile dostunun yardımları ile tekrar İktisadi ve Ticari Bilimler Fakültesinde işe başlar. İşe girişinden yaklaşık yedi sekiz ay sonra 02.01.1977 yılı Ocak ayı başlarında TRT’ye sınavla saz ve ses sanatçıları alınacaktır. Ankara’da çalışıyor olması onun için bir fırsattır. TRT’nin açmış olduğu bu sınava Ali Kurt’ta katılır.
Sınavdan hemen üç gün sonra, Sivas Karayollarında Mutemet olarak çalışan bir arkadaşı onu İktisadi ve Ticari Bilimler Fakültesi’ndeki işinden ayrılmasını sağlayarak tekrar Sivas Karayollarına işe yerleştirir. İşe yeni girmiş, henüz üç günlüktür.TRT’nin açmış olduğu sınavın sonuçları da çok kısa bir süre sonra açıklanmıştır. TRT Ankara Radyosu Müdürlüğünün 14.01.1977 tarih ve 083-2-7.05.18 sayılı yazısında 02.01.1977 tarihinde yapılan sınavı kazandınız. 28.1.1977 tarihinde Cuma günü saat 09.00 da ikinci bir mülakata katılmak üzere Radyomuz Müdürlüğünde hazır bulunmanız gerekmektedir diye çağrılır. Yapılan bu çağrıya karşılık vermez. 05.03.1977 tarihinde TRT Ankara Radyosu Müdürü Cahit Obrukkaya’dan tekrar bir çağrı daha alır. Ali Kurt yapılan bu çağrıya da karşılık vermez. Bu çağrılar karşısında çaresizdir. Çünkü işin bir ucunda geleceği, diğer ucunda ise hiç kıramayacağı kardeşim dediği, kardeşi kadar sevdiği bir dostu vardır. Elbette ki bu olup bitenlerden arkadaşının hiç bir haberi olmamıştır. Arkadaşı bu haberi yaklaşık bir yıl sonra öğrenir. Bu haber üzerine çok üzülür ama artık iş işten geçmiştir. Yapılacak hiçbir şey yoktur.
Kısa süre sonra Karayollarının kadrolu elemanı olarak çalışmalarına devam eder. Uzun süre emekli oluncaya kadar bu kurumda çalışır. 1985 yılında emekliye ayrılarak çok sevdiği bağlamasıyla baş başa kalır. Artık özgürdür, köyüne daha sık gidecek köyündeki eşine ve dostlarına daha fazla zaman ayırabilecekti. Emekliye ayrılması bir bakıma onun önünü de açmıştır. Artık bundan böyle zamanla ilgili hiç bir sorunu yoktur. İstediği her yere rahatlıkla gidebilecekti.
Emekli olduktan sonra davet edilen ne eşinin dostunun, nede herhangi bir kurumun davetini geri çevirmemiştir. Çünkü o ticari bir amaç peşinde olmadığı için, yaşamı boyunca da müziği ticari bir araç olarak asla kullanmamıştır. Yaşamı boyunca bağlamasını ticari bir araç olarak kullanmadığı içinde çok sevilen ve değer verilen ozanlar arasında yerini almıştır. Görsel basının yaygın olmadığı o dönemlerde, ozanlık yaptığı için ismi yeteri kadar duyulmamıştır. En çok gezip dolaştığı yerler Tokat, Çorum, Amasya, Ankara, Sivas ve Malatya gibi Alevilerin oldukça yoğun olduğu il ve ilçelerde kendisini sevdirmeyi başarmıştır.
Emekli olduktan sonra geri kalan günlerini dostları ile birlikte geçirmek üzere köyüne bir de ev yapmıştır. Yazları iki üç ay burada kalır, sonbahar mevsiminde ise tekrar Sivas’ta ikamet etmekte olan oğlu Haydar’ın yanına geri dönerdi. O dönemlerde oğlu Sivas’ta ticaret işi ile ilgileniyordu. 2 Temmuz olaylarından sonra binlerce Alevi gibi Âşık Ali Kurt’ta oğlu Haydar ile birlikte Sivas’ı terk ederek 1995 yılında İstanbul’a göç ederler.
Ali Kurt artık bundan böyle ömrünün geri kalan kısmını İstanbul’da yaşamakta olan dostları ile birlikte geçirecektir. Sivas’tan yeni gelmiş olmasına rağmen İstanbul’da da fazla yalnızlık hissetmemiştir. Çünkü onun Tokat’tan, Sivas’tan ve ülkenin çeşitli bölgelerinden tanıdığı yüzlerce dostları İstanbul’da ikamet etmekte idiler. Okumuş olduğu eserlerin çok güzel ve anlamlı olması onun İstanbul’da birçok sanatçı dostları ilede tanışmasına da olanak sağlamıştır.
İstanbul’a taşındığını duyan eşi ve dostları kendisini sık sık ziyarete gelerek, ona Sivas ve Tokat’ta ki yaşamış olduğu o güzel günlerini arattırmıyorlardı. Yapılan bu ziyaretler onu mutlu kılıyordu. Kendisini ziyarete gelenlere sanki kendimi köyümde hissediyorum, bana bu güne kadar hiçbir özlem yaşattırmadınız diyorsa da köyünün özlemi, hasreti yine de ağır basıyordu.
Mayıs ayı başlarında özlemini çektiği köyünün etrafını çayırların çimenlerin bürüdüğü, damlarını Selvi ve meyve ağaçlarının kapattığı, tepelerini kır çiçeklerinin süslediği, dağlarını menekşelerin, lale sümbül ve kekik kokularının sardığı köyünü hayal ediyor, yinede iki üç ay gidip soğuk sularından içmek deli poyrazı sinesine derin derin çekmek istiyordu. Köyüne olan özlemini yaklaşık on yıl kadar böyle devam ettirdi. Artık köy yaşamını kaldıramıyordu. Bunu anlayan oğlu şartların ağırlığı nedeni ile artık köye gitmesini istemiyordu. Çünkü köye gittiğinde sık sık rahatsızlanıp hastalanıyordu. Kasaba köye yaklaşık 30 km. idi. Köyün nüfusu ekonomik koşullar nedeniyle kimsecikler yok denecek kadar azalmıştı. Köyün nüfusu çoluk çocuk hesap edildiğinde yaklaşık olarak 40 – 50 yi geçmiyordu. Bu yüzden de ne bir marketi nede bir kasabı vardı. Tüm köy halkı ihtiyaçlarını ve sağlık sorunlarını bağlı bulundukları Zile İlçesinden gideriyorlardı. Köyde yaşayanların hepside kendisine yardımcı oluyorlardı. Kimisi akrabası, kimisi ise yakın dostları idi. Çünkü geçmişte kendi köyüne ve çevrede ki köylere az emeği geçmemişti. 60 – 70 yıla yakın bir süre kendi köyü ile birlikte birçok köyde de zakirlik yapıp, cemler düzenlemişti. Bunca yıldır kendi ve çevre köylerine her konuda yapmış olduğu hizmetlerinden ve mütevazı kişiliğinden dolayı hiç bir sevmeyeni yoktu. Herkesin sevgisini, saygısını kazanmıştı. Rahatsızlığı nedeni ile artık köyünde eskisi gibi iki üç ay değil de, sadece bir iki ay kalabiliyordu. Artık son günlerini yaşıyordu. Bu nedenle de oğlu artık köye göndermek istemiyordu.
Mayıs ayı geldiğinde onun içindeki köy sevdası, köy hasreti onu köyüne kavuşmaya, sevdiği dostlarının arasına karışmağa zorluyordu. Oğluna sık sık “Bu sene ilkbahar mevsimini yaşayamadık” diye adeta sitem diyordu. Oğlu ise baba artık iyice yaşlandın. Bundan sora köy hayatı senin için çok zor olur dediğinde, oğluna yazmış olduğu dört kıtalık eserin ikinci kıtası ile cevap veriyordu.
Dosta giden gönül yorulmaz olur
Tatlı muhabbete doyulmaz olur
Acı tatlı günler sayılmaz olur
Bırak beni sefa ile gideyim.
der.
O sene her şeye rağmen yinede köyüne gider. Bir ay içerisinde birkaç kez rahatsızlık geçirir. Bu sene yolcuyum Haydar’a haber iletin der. Oğlu köye gittiğinde doktora götürür, tedavisi için hastaneye yatırılır. Hastaneden çıktığında durumu gayet iyidir. Tedaviden sonra bu üç aylık süre içerisinde hiçbir sorun yaşamaz. Sağlığı sıhhati oldukça yerindedir. Köyün havası yaramıştır. 59 kilodan 70 kiloya kadar çıkmıştır. 26.08.2010 sabah saat 07.10 sularında konuşur durumda iken Hakkın Rahmetine kavuşur.
Ali Kurt’un yaşamı boyunca yüzün üzerinde türkü ve deyişler yazdığı bilinmektedir. Yazılan bu eserlerin tamamını olmasa da yaklaşık olarak atmışa yakın eserini mevcut eldeki yazılı olan kaynaklardan alınarak hayat hikâyesinden sonra ki türküler ve deyişler bölümünde kayıt altına almağa çalıştık.
Ali Kurt dedesi gibi eğitimli bir ozan değildir. O dedesi gibi ne kasabada, nede çevre köylerinde okuma imkânı bulabildi. Yukarıda da belirttiğimiz gibi Ali Kurt okuyup yazmasını asker ocağında öğrenmiştir. Yazısı iyi olmadığı için de kendi eserleri ile birlikte babasından kalan ulu ozanlara ait olan deyiş ve duazların hepsini yazma imkânı olmamıştır. Kitabın kapak kısmından da anlaşılacağı gibi ben burada Ali Kurt’un hayat hikâyesi ile birlikte ona ait olan eserlerini bir araya getirmeğe çalışırken, diğer taraftan da geçmiş dönemlerde yaşamış olan ulu ozanların eserlerini de kayıt altına almağa çalıştım. Çok geç kalmış olmama rağmen eserlerin oluşmasında benim de bu kültüre ufacık ta olsa bir katkım oldu ise ne mutlu bana.
Haydar KURT
ALİ KURT’UN ANILARINDAN BAZILARI:
ANI-1
GÖNDERİN BENİ
Zile’den ileri Çakır çalına
Dostlar sefa ile gönderin beni
Doyamadım tatlı dillerinize
Dostlar sefa ile gönderin beni
Dosta giden gönül yorulmaz olur
Tatlı muhabbete doyulmaz olur
Acı tatlı günler sayılmaz olur
Dostlar sefa ile gönderin beni
Üzülme gel gönül senindir hane
Gönül efkârlanıp arz etti yine
Dost gözümde tüter oldu bu sene
Dostlar sefa ile gönderin beni
Bekir Altundal’a dedim ki tamam
Deveci dağının başları duman
Ali Kurt’um zarda kaldım eleman
Dostlar sefa ile gönderin beni
Söz : Ali Kurt
Kaynak : Haydar Kurt
Ali Kurt emekli olduktan sonra her yıl yaz mevsimini birkaç ay da olsa memleketinde geçirirdi. İlkbahar geldiğinde onu bir telaş, bir heyecan sarardı. Köyüne bir an önce ulaşmak, sevdiklerine kavuşmak isterdi. Seksen yıllık ömrünün yaklaşık elli yılını gurbette geçirmesine rağmen bir türlü köyünden kopup, sevdiklerinden uzaklaşmamıştır. Kolay değil onu şehirde tutmak. Onun aklı fikri hep köyündedir. Çünkü çocukluğu ve gençliği bu köyde geçmiştir. İlk acıyı, tatlıyı, sevdayı orada tatmıştır. Hatta kasete okuduğu bir türküsünde şöyle der: Felek eşten dosttan eyledi cida – Hasret koydu muhabbete doluya: der. Yıl 2003 Mart ayıdır. Yine bir türlü unutamadığı köyüne gitmek ister. Oğlu Haydar mart ayında bizim oralar soğuk olur, Mayıs ayı içerisinde gidersin diye göndermek istemez. Bu tarihte kendisini ziyarete gelen Tapu Kadastro başmüfettişi olan dosttu Bekir Altundal’a yukarıdaki dizeleriyle seslenerek köyüne gitmesi hususunda sanki ondan destek ister.
ANI-2
MEVLAYI SEVERSEN
Duydum ki sılaya gidersin gardaş
Eğlen hele dur Mevla’yı seversen
Yaz geldimi sorun bizim köylere
Yolcu gardaş sor Mevla’yı seversen
Duman çökmüş devecinin başına
Merhamet et gözlerimin yaşına
Kaba yeli göndereyim peşine
Yolcu gardaş var Mevla’yı seversen
Yine kırcalandı dağların başı
Durmayıp akıyor gözümün yaşı
Sorun vefasıza kimin yoldaşı
Yolcu gardaş hal Mevla’yı seversen
Kör pınarı lale sümbül bürümüş
Hocabeden de çayır çimen yürümüş
Devecide kar kalmamış erimiş
Ali Kurt’um kal Mevla’yı seversen
Söz : Ali Kurt
Kaynak : Haydar Kurt
Ali Kurt 1966 tarihinde Ankara da Ticari İlimler Akademisi’nde çalışırken yakın köylüsü olan bir arkadaşı kendisini ziyarete gelir. Ziyaretine gelen kişi on beş gün sonra senelik izine ayrılıp tatilini köyünde geçireceğini söyler. Yolculuktan bir gün önce tekrar görüşmek dileği ile diyerek ayrılır. Gurbetlik Âşık Ali Kurt’un iliklerine işlemiştir. Sevdiklerine, eşine ve dostlarına hediyeler alınır. Sevdiklerine iletilmek üzere mektuplar yazılır. Yolculuk saati gelip çatmıştır. Yolculuk saati gelip çatmıştır ama ne gelen vardır nede giden. Artık ümidi iyice kesilmiştir. Ümidi kesilen Ali Kurt bağlamasını alır eline ve yukarıdaki dizeleri dile getirir
ANI-3
Ali Kurt Ankara’da Ticari İlimler Akademisinde işe başladıktan yaklaşık yedi sekiz ay sonra 02.01.1977 yılı Ocak ayı başlarında TRT’ye sınavla saz ve ses sanatçıları alınacaktır. Ankara’da çalışıyor olması onun için bir fırsattır. TRT’nin açmış olduğu bu sınava Ali Kurt’ta katılır. İkametgâh adresi olarakta Sivas’taki adresini verir.
Sınavdan hemen üç gün sonra da, Sivas Karayollarında Mutemet olarak çalışan bir arkadaşı onu tekrar Ankara’dan getirterek Sivas Karayollarına işe yerleştirir. İşe daha yeni girmiş, henüz üç günlüktür.
TRT’nin açmış olduğu sınavın sonuçları çok kısa bir süre sonra açıklanmıştır. TRT Ankara Radyosu Müdürlüğünün 14.01.1977 tarih ve 083-2-7.05.18 sayılı yazısında 02.01.1977 tarihinde yapılan sınavı kazandınız. 28.1.1977 tarihinde Cuma günü saat 09.00 da ikinci bir mülakata katılmak üzere Radyomuz Müdürlüğünde hazır bulunmanız gerekmektedir diye çağrılır. Yapılan bu çağrıya Ali Kurt karşılık veremez. Yapılan sınavdan kısa bir süre sonra yani 05.03.1977 tarihinde TRT Ankara Radyosu Müdürü Cahit Obrukkaya’dan tekrar bir çağrı daha alır. Ali Kurt yapılan bu çağrıya da cevap vermez. Bu çağrılar karşısında çaresizdir. Çünkü işin bir ucunda geleceği, diğer ucunda ise hiç kıramayacağı kardeşim dediği, kardeşi kadar sevip değer verdiği bir dostu vardır. Elbette ki bu olup bitenlerden arkadaşının hiç bir bilgisi yoktur. Arkadaşı bu haberi yaklaşık bir yıl sonra öğrenir. Bu haber üzerine çok üzülür ama artık iş işten geçmiştir. Yapılacak hiçbir şey yoktur.
ANI-4
Ali Kurt’un yaşamış olduğu anılarının içerisinde kendisini en çok etkileyen anısı Kurt Veli Dede ve Murtaza Kurt ile birlikte Zile’ye bağlı Güzelbeyli Köyünden (diğer adıyla Silis) Çakırçalı köyüne giderlerken yolda yaşamış olduğu anısıdır.
Kesin bir tarih belirtmemekle birlikte bu anı yaklaşık olarak 1960 – 65 tarihleri arasında yaşanmıştır. Bu üç kişinin Silis’te Cem ibadetini yaptıktan sonra tekrar Çakırçalı köyüne gitmeleri gerekir. Çünkü ertesi günde tekrar Çakırçalı köyünde cem ibadeti vardır. Bu iki köy arasındaki mesafe yaklaşık olarak beş kilometredir. Yola çıkarlarken de konuk oldukları evin sahibi yolda içerler düşüncesi ile azık olarak bir ufak rakı yanında bir şişede su verir. Üçüde birer eşeğe binerek yola koyulurlar. Silisten ayrıldıklarında, sakiliği Ali Kurt yaptığı için her seferinde bir duble Dede’ye, bir duble Murtaza’ya, doğal olarak bir dublede kendisi alır. Verilen rakı Çakırçalı Köyü toprakları içerisine girmeden biter. O tarihlerde kaçak rakı çıkarıldığı içinde boşalan şişeler atılmaz. Üçü de Çakırçalı köyüne doğru bir hayli yol aldıktan sonra Dede Ali Kurt’a aynen şöyle seslenir.
– Âşık dem ver der.
Dedenin bu sorusuna karşılık olarak Ali Kurt demin bittiğini söyler. Bir süre sonra Dede tekrar seslenir.
–Yine aşık dem ver der.
Dedenin ikinci kez dem istemesi üzerine Ali Kurt tekrar dem bitti Dede diyerek yanıt verir. Bu cevap üzerine Dede yine sesini çıkarmaz. Âşık ile arasında geçen bu konuşmalardan sonra Dede yönünü tekrar aşığa dönerek üçüncü kez birazda sinirli şekilde tekrar seslenir.
– Âşık dem ver yahu diye üçüncü kez seslenir..
Bunun üzerine Ali Kurt Dede görürse belki ikna olur düşüncesi ile cebindeki boş şişeyi çıkartarak Dedeye göstermek ister. Birde ne görsün içip bitirdikleri o şişeden sanki hiç içilmemiş, şişe olduğu gibi duruyor. Saki hayretler içerisinde kalır. Bunun üzerine eline niyaz ederek sakilik görevini sürdürmeye devam eder. Ali Kurt 75 yıllık hayatım boyunca yaşamış olduğum bu anıyı unutmam mümkün değildir. O an için titrediğimi, buram buram terlediğimi hissettim diye anlatır
ALİ KURTUN OKUDUĞU ESERLERDEN BAZILARINI ŞU SANATÇILAR SESLENDİRMEKTEDİR.
ARİF MEŞHUR:
1-Derdinden deli oldum vallahi - Söz Veli - Murtaza Kurt
2-Nazar kıl gönlüm şehrine - Söz Nesimi –Müzik Ali Kurt
3-Güzel seni ancak sevdim dünyada - Söz Kâtibi – Müzik Ali Kurt
ÖZCAN TÜRE:
1-Nasıl methedeyim sevdiğim seni – Söz Verani – Müzik - Ali Kurt
2-Ey Habibin sen var iken - Söz Nesimi – Müzik – Ali Kurt
ERDAL ERZİNCAN
1-Merhametli Şahım (Mürvet Şah-ı Merdan) - Söz: Ali Kurt
SEBAHAT AKKİRAZ
1-Zile Semahı
2-Kül Etti Derunum
3-Ezel Bahar Geldi
4-Şeyda Bülbül (Bu Aşk Bir Bahri Ummandır)
5-Tez Gel
BENGİ BAĞLAMA ÜÇLÜSÜ
1-Zile semahı
HÜSEYİN KORKAR KORKMAZ
1-Ben melanet hırkasını - Söz Nesimi – Müzik Ali Kurt
ÖZGE ÇAM
1-Divane gönlümün feryadı ünü - Müzik Ali Kurt